Baha Sadık Akıner
Tarih : 22.08.2024
E-Mail : baha.akiner@mersin.edu.tr

AŞKIN ŞAİRİ, ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN…


“Yıl 1926, Ağustos ayı, 22'si...
Tarsus’ta Sofular Mahallesi'nde;
Allar giyinmiş bir kadın,
Doğum sancıları çeker.
Çeker ya…

Toplanır konu komşu;
Evde bir telaş, bir kıyamet!
Elleri nur olsun ebe hanımın.
Çıka gelir fakir haneye,
Gelir ya…

Nur topu gibi bir oğlan çocuğu!
Güzel mi güzel, 
Beyaz mı beyaz!
Anasının kibrinden yanına varılamaz.
Ağzı kulaklarına varır peder beyin,
Varır ya…

Çifte çifte maşallahlar, boncuklar.
Kaynar lohusa şerbetleri güğüm güğüm.
Hayır duaların biri bin paraya.
Bir de isim konur fukaraya,
Konur ya…

Ninniler söylenir, salıncaklar sallanır.
Türlü türlü oyuncaklar alınır.
Güldüydü, yürüdüydü, koştuydu derken.
Çocuk büyür mektebe gider,
Gider ya…"

Dedi ve devam etti anlatmaya Ümit Yaşar Oğuzcan: Önce şunu belirtmek yerinde olur: 'Benim hayatım' roman değildir. Baştanbaşa şiirdir benim hayatım, Şiirdir ve aşktır... Köhne dünyayı 1926 yılında şereflendirdim. Daha doğrusu çilem, 1926 yılında Tarsus’ta başladı. Babamın adı Lütfü, anamınki Güzide. İlk çocukluk yıllarından bu yana; çeşitli kazalar, hastalıklar, ameliyatlar geçirdim. Üç yaşında ayağım kırıldı. Dört yaşında mangala oturdum. Beş yaşında, 20 basamak taş merdivenden düştüm. Yedi yaşında başıma sandık kapağı düştü. Bu arada fazla ateşli geçirdiğim kızamık sonucu kekeme kaldım ve o günden beri ateşliyimdir. 14 yaşında apandisit, 19 yaşında böbrek ki, tek böbrekliyimdir. 30 yaşımda bademcik ameliyatı geçirdim.

*****

“Aaa, o da onunmuymuş?” dedirtecek kadar Türk Sanat Müziği’nde şiirleri en çok bestelenen aşkın şairi, Ümit Yaşar Oğuzcan. Usta yazdı ya kendi kaleminden bir şiirle yaşam hikâyesini. Biz yine şiirlerine ve sözlerine dönelim dilerseniz:

“Dolaştım Türkiye'yi, sokak sokak. Çocuklar gördüm; saz benizli, sıtmalı. Çocuklar gördüm; gamdan, kederden uzak. Dedim: İnsan her yaşta çocuk olmalı! Her şeye rağmen güzel yaşamak!” der ya hani bir şiirinde. Yaşamaktan çok ölümü seven, şiirleri kadar sayısız intihar girişimiyle de tanınan, oğlu Vedat ile şiirdeki gidişatını diri diri yaşamaya yönlendiren, Acılar Denizi’ni yüzme bilmeyerek geçen ve bir daha hiç intihar denemesinde bulunmayarak kendisine yaşama cezası veren aşkın şairi Ümit Yaşar Oğuzcan.

“Biraz kül, biraz duman,
O benim işte...

Kerem misali yanan,
O benim işte...

İnanma gözlerine: Ben ben değilim;
Beni sevdiğin zaman,
O benim işte...”

Ümit Yaşar şiirleri hayatın sesini açıkça haykırır bizlere. Onun şiiri; kasabalardan da, şehirlerden de aynı şekilde yankılanır. Bazen bir fabrika işçisinin aşkını, bazen bir şairin dayanılmaz yalnızlığını, bazen de bir kadının anneliğini aynı güçlü tonla haykırmayı başarır. İsminde taşıdığı ümit adeta okurunun damarlarında gezinir, öyle hissettirir.

Ümit Yaşar ki;

“Beni kör kuyularda, merdivensiz bıraktın” diyecek kadar vefasızmış sevdiceği.

“Bir gece ansızın gelebilirim!” diyecek kadar vazgeçmeyen sevdasından.

“Ben senin en çok gülüşünü sevdim; sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran. Unutturur birden bana acıları, güçlükleri; dünyam aydınlanır, sen güldüğün zaman.” Güldüğünde sevdiceği, dünyasını güzelleştiren, onun en çok gülüşünü seven bir aşk adamı bir yandan.

Doğru ya, “Konuşacak birini bulmak kolay da, susacak birini bulmak zor.” Susmanın aşka ve sevdaya dâhil olduğunu belirten.

“Sevmek ne imiş, bir gün anlarsın!” diyen ‘en sevgiden anlamaz’ sevdiceğine.

Fakat “Beni ağlatmanın ayıbını silemezsin!” dediğinde bile beklemiş şair. Ve yorulmuş aslında, “Yoruldum sevdiceğim; yoruldum, her bulduğum yerde seni kaybetmekten.” Öyle yorulmuş ki, arafa çıkmış sevdiceği, oradan şiirler vasıtasıyla seslenmeye devam etmiş. 

Ölmüş kimi zaman. “Öyle sessizce öldüm ki defalarca, hiçbir zaman anlaşılmadı yokluğum.”

“Bilir misin, bir cam kırıldı uzakta; taa uzakta, içimde bir cam kırıldı. Bütün şiirlerim anlamsız şimdi; resimler renksiz, şarkılar ruhsuz, hiçbir şey artık avutamaz beni.” Kırılmış direnci bazen. Ama yazmaya ve sevmeye devam etmiş işte.

Sahi sevgi neydi? Sevilmeyi beklemeden, ibadet eder gibi aynı sevmek. Sevmeye devam etmiş ve umut etmeye, “Yaşıyorsam; içimde umut varsa, yine seni özlediğim içindir.”

“Gittiğine inanmıyorum, gel demeyeceğim sana!” Öyle derin, öyle anlamlı sözler, şiirler… Hep… İnsan evladı var olduğu sürece, binyıllardır kullanılan aynı kelimelerle bâkire cümleler kurmuş, daha önce hiç duyumsanmayan duygulara sebep olmuş.

“Unutma ki; her seven isimsiz bir kahramandır, insan sevebildiği kadar insandır.” diyerek sevgiyi hayatın başköşesine oturtan bir yandan.

“İçimde nice uzun yılların özlemi var.
Bu gece efkârlıyım; ağla gitar, çal gitar.
Bitmesin bu sarhoşluk, sürsün sabaha kadar.
Bu gece efkârlıyım; ağla gitar, çal gitar…

İçerken yaşıyordum bir ömrü ellerinden,
Şimdi geçtim dünyanın bütün emellerinden.
En hüzünlü şarkılar dökülsün tellerinden.
Bu gece efkârlıyım; ağla gitar, çal gitar!”

“Bir gün gelir de unuturmuş insan, en sevdiği hatıraları bile. Bari sen her gece yorgun sesiyle saat on ikiyi vurduğu zaman, beni unutma. Çünkü ben her gece, o saatlerde seni yaşar ve seni düşünürüm.” demiş de, unutmak ne mümkün? İnsan hiç sevdiceğini unutur mu? Bir bahane bulmuş işte, “saat on ikiyi vurduğunda beni hatırla” diye. Saat 12’yi vurduğunda; nerede olurlarsa olsunlar, yürekleri buluşsun diye.

“Bu kadar yürekten çağırma beni!
Bir gece ansızın gelebilirim.
Beni bekliyorsan, uyumamışsan,
Sevinçten kapında ölebilirim…

Belki de hayata yeni başlarım!
İçimde küllenen kor alevlenir.
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum,
Belki de seversin beni kim bilir…

Kal dersen, dağlarca severim seni!
Bir deniz olurum ayaklarında.
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz.
Kalbim duruverir dudaklarında…

Ya da unuturum kim olduğumu!
Hatırlamam belki adımı bile.
Belki de çıldırır, deli olurum.
Sana kavuşmanın heyecanıyla…

Aşk bu, bilinir mi nereye varır?
Ne durdurur özleyeni, seveni.
Bakarsın ansızın gelebilirim,
Bu kadar yürekten çağırma beni…”

*****

Ve en büyük acısı ustanın, Vedat’ın intiharı:

 “6 Haziran 1973…
Pırıl pırıl bir yaz günüydü.
Aydınlıktı, güzeldi dünya.
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden,
Kendini bir anda bıraktı boşluğa…

Ömrünün baharında,
Bütün umutlarıyla birlikte,
Paramparça oldu.
Bir adam benim oğlumdu...

Gencecikti Vedat!
Işıl ışıldı gözleri!
İçi, bütün insanlar için sevgiyle doluydu…

Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa.
Kendini bir anda bıraktı boşluğa.
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün.
Zaman durdu…

Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu…

“Açarken ufkunda güller alevden”
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden.
Kimseye belli etmedi içindeki yangını.
Yürüdü, kendinden emin,
Sonsuzluğa doğru…

Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel!
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak,
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu.
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden,
Bu adam benim oğlumdu…

Küçüktü bir zaman!
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona.
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat…

6 Haziran 1973…
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini.
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat!
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona,
Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat…”

*****

Biz senin şiirlerin ile sevdik, sevildik, ayrıldık, barıştık sevgililerimizle. Senin şiirlerinle hayatın içinde yaşadık. 

Öyle sevgiydi ki bu; adını koydun, bütün âşıklar şiirini kendisi için yazılmış sandı, kendine uydurdu: 

SENDEN ÖNCESİ YOKTU

Bütün bu sürekli arayışlar neden bilir misin?
Neden bu durup durup isyan etmeler Allaha.
Bu aldanmalar, yıkılmalar, bu sonsuz çalkanış;
Hep sana yaklaşmak için, biraz daha biraz daha…

Seni bulmak yılgın, yıkık gecelerden sonra
Sana çıkmak merdivenlerden nefes nefes.
Belki ben yalnız senin güzelliğinde çirkinim;
Hiç solmasa güzelliğin, böyle hiç bitmese…

Yanmak var sana yaklaştıkça biliyorum.
Yok olmak var, kahrolmak var, kül olmak var.
Öyle bakma gözlerime bakma artık ölüyorum.
Yaşamanın ta kendisi oysa bu ölmek değil
Gözlerim gözlerinden başkasını unuttu;
Sen yoksan o yokluktur, senden öncesi yoktu…”

*****

Sevdi, sevdi de karşılık görmedi; vuslatın artık imkânsız olduğunu düşündüğü anda yazdı şiirini:

ÜMİTSİZ AŞKLAR İÇİN

Ben ümitsiz aşklar için yaratılmışım.
Ayrılıklar için, sonsuz kederler için.
Ne zaman ta derinden sevsem bir kadını,
Ezilmeli yeni açmış gülleri kalbimin…

En güçlü zehir olmalı aşk dediğin,
Alkol gibi damarlarıma yürümeli.
Sarmalı her yanımı gece olunca,
İçimde bir çıbancasına büyümeli…

İnsan sevince her gün bir kez ölmeli.
Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun.
Yollara düşmeli, perişan deli divane;
Erimeli potasında o garip var oluşun…

Artık uzak bir anıdır huzur ve sükûn.
O büyük yangın başlamışsa yürekte;
Bir gün gelir de bu çaresizliğin,
Aranır bütün tesellisi ölmekte…

O yerde sevilmek de yalan sevmek de;
Nereye baksan diz boyu karanlık.
Boşuna bir ışık arama göklerde,
Her şeyinle aşkın içindesin artık…

Böyle gitgide derinlere çeker o bataklık,
Orada ölümsüz olur nice kara sevdalı.
Sevmek, hiç sevilmeden; korkunç güzel
Aşk dediğin karşılıksız olmalı…”

*****

Sevmiş, çok sevmiş de; yâri yanında değil ki, başlamış beklemeye:

BEKLEYENLER İÇİN

Bir ayak sesi duymayayım;
Kapıya koşuyorum,
Gelen sen misin diye…

Bir sarı saç görmeyeyim;
Yüreğim burkuluyor,
Ağlamaklı oluyorum…

Her şey bana seni hatırlatıyor.
Gökyüzüne baksam,
Gözlerinin binlercesini görürüm.
Bir rüzgâr değse yüzüme,
Ellerini düşünmeden edemem…

Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer,
Tadı senden gelir.
Yediğim yemişlerin,
İçtiğim içkilerin.
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı,
Bu emsalsiz hüzün,
Seni beklediğim içindir…

Resmine bakamaz oldum.
Uykulardan korkuyorum artık.
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan,
Şu sedir hâlâ gelip oturmanı bekliyor.
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni,
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada…

Ve şu saat geldiğin anda;
Durabilir sevincinden,
Zaman çıldırabilir.
Çünkü benim dünyamda;
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir…

Bir çocuk doğmayı bekler,
Bir ağır hasta ölmeyi,
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler,
Yalnız bir kadın sevilmeyi…
Ve düşün ki bir adam;
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi,
Seni bekler.
Asılmayı bekleyen bir idam mahkûmu gibi…

Sen gelinceye kadar;
Pencerem kapalı duracak,
Rüzgâr gelmesin diye.
Artık perdeleri açmayacağım,
Gün ışığı girmesin diye.
Sonra kahrolacağım;
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta.
Ve günlerce gecelerce haykıracağım;
Nerdesin diye, nerdesin?

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin,
Biliyorum.
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek,
Yıllarca sonra.
Öldüğüm gün bile gelsen;
Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup,
Çocuklar gibi sevineceğim.
Kalkıp sarılacağım ellerine,
Uzun uzun ağlayacağım…”

*****

Bu nasıl bir sevgi usta, bu nasıl bekleyiş? Yaşadığı yerdeki her şey özlemden adeta dile gelmiş. Ya ayrılanlar için? Kimi der aşkın ilk, kimi son hâli! Aşk kavuşamamaktır, sahi öyle değil mi?

AYRILANLAR İÇİN

Yollarımız burada ayrılıyor.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa;
Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız…

Her kaderin tesellisi bulunur, üzülme!
İnsan ne kadar sevse unutabilir.
Mevsimler, gelir geçer, yıllar geçer;
Sen de unutursun bir gün gelir…

Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine;
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi.
O günlerce, gecelerce sevişmelerimizi;
Her şeyi, evet her şeyi unutabilirsin…

Hatta bütün yazdıklarımı satır satır;
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır…”

*****

Kendi hayatını anlattığı “Hikâye” adlı şiirinde de belirttiği gibi aynı:

“(…) Bu hikâyenin sonunu kim bilir?
Dünyanın derdi dünyada kalır.
Biter kederi garipçiğin.
Elbet bir gün o da ölür,
Ölür ya…"

Dediği gibi ve istediği hep... 4 Kasım 1984'te nihayet; bu dünyadaki kendisine verdiği cezasını doldurdu ve hasretle beklediği ölüme kavuştu. Bu aklı karışık, gönlü güzel adam!
Aşkın şairi, Ümit Yaşar Oğuzcan.

Oğlu Vedat'ın, onu kendisinin ölümüyle cezalandırışı gibi; belki, o da bir daha hiç intihar denemesinde bulunmayarak ve Acılar Denizi’nde, bile isteye yaşayarak kendi kendini cezalandırmıştı. Kim bilir?

Seni unutmak mümkün mü usta? Ne gerek var akreple yelkovanın buluşmasına, saat 12’ye? Seni andığımızda, hatırladığımızda, şiirlerini okuduğumuzda, bestelenen şarkılarında dize dize, nağme nağme, sevgiyle, hasretle yüreklerimiz buluşuyor ya.

Ruhun şâd olsun Ümit Yaşar Oğuzcan. Bu toprakların gururu, öz be öz Tarsuslu. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...
 

 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 


 



ANASAYFA
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

bozyazigazetesi.com © Copyright 2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA