Baha Sadık Akıner
Tarih : 4.09.2023
E-Mail : baha.akiner@mersin.edu.tr

AHMET KUTSİ TECER (4 Eylül 1901 – 23 Temmuz 1967)


“Orda bir köy var, uzakta.

O köy bizim köyümüzdür.

Gezmesek de tozmasak da,

O köy bizim köyümüzdür…

 

Orda bir ev var, uzakta.

O ev bizim evimizdir.

Yatmasak da kalkmasak da,

O ev bizim evimizdir…

 

Orda bir ses var, uzakta.

O ses bizim sesimizdir.

Duymasak da, tınmasak da,

O ses bizim sesimizdir…

 

Orda bir dağ var, uzakta.

O dağ bizim dağımızdır.

İnmesek de çıkmasak da,

O dağ bizim dağımızdır…

 

Orda bir yol var, uzakta.

O yol bizim yolumuzdur.

Dönmesek de varmasak da,

O yol bizim yolumuzdur…”

 

Gün Ahmet Kutsi Tecer dostlar. Ahmet Kutsi Tecer, 122 yaşında.

Hepimizin ezbere bildiği, akıllarımıza türküsüyle - nağmesiyle kazınan şiirin şairi, Ahmet Kutsi Tecer; şair, oyun yazarı, siyasetçi.

 

‘Memleketçi şiir’ anlayışının önemli temsilcilerindedir. Şiirlerini folklor, Halk edebiyatı, efsanelerle beslemiştir. Hece ölçüsünde yeni arayışlara giren şair; şiire yeni bir söyleyiş kazandırmış, günlük yaşamdan geniş ölçüde yararlanmıştır.

Şiirlerinde halk kültürünü bir nakış gibi işleyen Ahmet Kutsi Tecer; Âşık Veysel‘i keşfeden kişidir.

***

Babası Abdurrahman Bey, aslen Erzincan-Eğin/Kemaliye’nin yakın köyü olan Apçağalı’dır. Sıbyan mektepleri ile medreselerde eğitim alan Abdurrahman Bey, Türkçe okur-yazardır. Telgrafçılık öğrenmek amacıyla Tarsus'a gider, sonrasında İstanbul'da Telgraf Nezareti Mektebi'nde okur. Karamürsel, Yalova, İzmir, Geyve, Bolu gibi yerlerde görev alır. Bolu'dayken Hatice Hanım ile evlenir. 1884 yılında ilk çocukları Firuze doğar. 6 yıl sonra da Mustafa Besim… Abdurahman Bey, 1895 tarihinde Beyrut'a bağlı Kudüs Duyun-ı Umumiyesi müdürü olur.

Annesi Hatice Hanım da babası gibi Eğinli’dir. Ahmet Kutsi, 4 Eylül 1901’de Kudüs’te doğar. Oğullarına ikinci isim olarak koydukları ve Kudüslü anlamına gelen Kutsi ismi, bulundukları şehrin hatırası olarak verilir. Ahmet Kutsi, dört çocuklu ailenin en küçüğüdür.

İlköğrenimini Kudüs'te bir Fransız okulunda tamamlar. Babasının Kırklareli'ne tayini sebebiyle ortaokulu Kırklareli'nde, lise öğrenimini ise Kadıköy Sultanisinde okur. Lise sonrası iki yıllık olan Halkalı Yüksek Ziraat Okulu'nu bitirir. Daha sonra Yüksek Öğretmen Okulu sınavını kazanarak iki yıl da İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam eder. Bir yıl kadar İzmir’de bir çiftlikte tarım işlerinde çalışır.

Ahmet Kutsi Tecer’in çocukluğu ve ilk gençlik dönemi Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecine denk gelir. Bu yüzden eğitimini çok zor şartlar altında yapabilmiştir. Milli Mücadele yıllarında üniversitede öğrenci olan şair, Cumhuriyet kurulduktan sonra ikinci kez yüksek eğitim yapar.

1925 yılında; Yüksek Öğretmen Okulu bursuyla biyoloji öğrenimi için gönderildiği Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Felsefe öğrenimini sürdürür, ancak bu öğrenimini de tamamlayamadan yurda döner.

Fransa’da bulunduğu 1925-1927 yıllarında Paris Milli Kütüphanesi'nde araştırma yapma imkânı bulur. Kütüphanede “Cezayir Halk Şairleri” yazmalarını bularak Türk halk edebiyatının bilinmeyen bir yönünü ortaya çıkarır. Paris’teki hayatını Paris Acıları adlı şiirinde yansıtır.

1928’de tekrar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne bıraktığı üçüncü sınıftan devam ederek 1929’da mezun olur. Öğrencilik yıllarında çekirdeğini bazı Darülfünun hocaları ve öğrencilerinin oluşturduğu Dergâh dergisi çevresindeki aydın gruba katılan Tecer’in bazı şiirleri Dergâh dergisinde yayınlanır.

1930 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü'ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. Aynı yıl içinde, burslu okumuş olması nedeniyle, Sivas Lisesi edebiyat öğretmenliğine nakledilir. Sivas Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanması üzerine gittiği Sivas şehrinde dört yıl kadar kalır.

Çalıştığı okulda “Toplantı” adıyla bir öğrenci dergisi çıkaran şair, arkadaşları Vehbi Cem ve Muzaffer Bey ile birlikte 5 ile 7 Kasım 1931 tarihleri arasında Halk Şairleri Bayramı’nı gerçekleştirir. Şenlikler sırasında yapılan yarışmada birinci gelen Âşık Veysel ile dostluğu başlar. Âşık Veysel’in yanı sıra; Suzani, Ruhsati, Ali İzzet Özkan, Mesleki, Talebi, Karslı Mehmet gibi halk şairlerinin tanıtılması için çalışır. Halk Şairlerini Koruma Derneği kurarak halk müziğinin tanınması, okula ve radyoya girmesini sağlar.

1934 yılına kadar öğretmen ve Milli Eğitim Müdürü olarak orada görev yapar. Sivas yöresi Halkevlerini örgütler ve Halk Şairleri Derneğini kurar. Dernek aracılığıyla ülkemizde ilk defa Şairleri Bayramı’nı düzenler.

1932 yılında Sivas Maarif Müdürlüğü'ne atanır ve aynı okulda Fransızca dersleri verir. Ayrıca Kız Muallim Mektebi ve Kız Meslek Lisesi'nde de Edebiyat öğretmenliği yapar. Sivas Halkevi'nin başına geçer, çevrede Halk Odaları'nın açılmasına önayak olur.

Ahmet Kutsi; Sivas’ta bulunduğu son yıl içinde çıkan soyadı yasası üzerine, Sivas’ın Deliktaş Köyü’nden halk şairi Ruhsati’nin; “Sevdiğim sabreyle hele yaz gelsin! / Tecer’in gülleri bitene kadar / Gönül sevdiğinden nasıl vaz gelsin? / Derdime Lokman’ım yetene kadar…” dörtlüğünde geçen ve Tecer dağını çağrıştırması nedeniyle Tecer soyadını alır. Ahmet Kutsi Tecer’in şiirlerinde, özellikle de halkın anlayışını yansıtan dili üzerinde Ruhsati’nin etki yarattığı söylenebilir.

***

Ahmet Kutsi Tecer; şair olduğu kadar, bir oyun yazarı ve folklor araştırıcısıdır. Folklor araştırmaları alanında en çok ilgilendiği dal, köy temsilleridir. Karagöz ve Kuklaya ait kısa notları, büyük bir değer taşımaktadır. O, folklor ürünlerini halk edebiyatına ait olanlardan ayırma konusunda olabildiğince titiz davranmıştır. Konuşmalarında; Halk edebiyatı ürünlerinin şahsi, folklorun ise anonim olduğunu sık sık vurgular.

Onun sanat ve edebiyat anlayışı da bu düşünceden kaynaklanır. Halkın yaşama biçimi içerisinde tespit ettiği değerleri, sanat ve edebiyatta işleyerek zenginleştirmeye taraftardır. Hareket noktası olarak halkın güzellik ilkelerini ve coşkusunu almayı önerir. Halkın kolektif yaratma faaliyetinin profesyonel sanatın kaynağı olacağı düşüncesini savunur.

Ziya Gökalp tarafından ortaya konulan, halka doğru ilkesini iyi anlar ve o ölçüde de yorumlar. Hayatında olduğu gibi şiirinde de Anadolu yaşamı ve insanı asli unsur durumundadır.

Ahmet Kutsi Tecer’in şiiri için; “Sanatını tek başına kurdu; samimi ve ince, duygu ve memleket şiirleriyle tanındı, heceye yeni imkânlar aradı.” diyen Behçet Necatigil, Köşebaşı oyunu için de şöyle demektedir: Ortaoyunu tekniğine yakın bir yerlilik içinde düzenlenmiş ve şiirli bir dille yazılmış bir eserdir.

İkinci tiyatro oyunu Bir Pazar Günü adlı eseridir. Bu oyun, Curcuna adlı bir ön oyunla başlar. Ara Oyunu denilen 2. perdesi, eşit parçaya ayırdığı üç bölümden ibarettir. Bu oyunda toplumsal bir eleştirinin varlığı kendisini duyumsatır. İnsanın birçok yüzü olduğunu var sayan, insanları yüzlerine taktıkları maske aracılığıyla tanıdığımızı söyleyen Tecer, bu oyununda insanların iç yüzünü tanımaya çalışmanın boşuna bir çaba olduğunu vurgulamaktadır. Bu oyunda da orta oyunu tekniğinden yararlanılmıştır.

Bir başka oyunu olan Koçyiğit Köroğlu, önce 1941-42 yıllarında Ülkü dergisinde tefrika edilmiştir. Eser; iki bölüm, bir prolog ve altı tablodan ibarettir. Konusunu Köroğlu hikâyelerinden alır. Bu oyunda ayrıca; halk edebiyatından, özellikle de Dede Korkut hikâyelerinden gelen çeşitli unsurlar eserdeki anlatma tarzını zenginleştirir. Ahmet Kutsi Tecer’in bunlardan başka yayınlanmamış, ancak 1961 yılında sahnelenmiş Satılık Ev adlı bir tiyatro oyunu daha vardır.

İlk eserlerinde bireysel duygulanmalarını dile getiren ve aşk, ölüm, ıstırap konularını işleyen şair daha sonraları Faruk Nafiz’in açtığı yolda memleket şiirlerine yönelmiştir. ‘Memleket Şiiri’ kavramını özellikle köy havası içerisinde dile getirmiş, bu anlayışla şiirler yazarak yıllar boyu çok fazla şairin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır.

Şiirlerinin temel malzemesi türküler, destanlar, efsaneler, gelenek ve göreneklerdir.

Şiirlerini sade bir dille, az mecazlı, süsten uzak, saf bir üslupla kaleme almış ve şiirlerinde daima hece ölçüsünü kullanmıştır.

Bir kâşiftir aynı zamanda. Halk müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen'i de keşfeden Ahmet Kutsi, Halk şiirinin son büyük ustası Âşık Veysel’i tüm Türkiye’ye tanıtmış; ayrıca Karacaoğlan, Yunus Emre gibi büyük şairlerimizin hayatlarının bilinmeyen yönlerinin de aydınlanmasına büyük katkılarda bulunmuştur.

Şiirleri ile adını duyurmuş olan Ahmet Kutsi, inceleme, araştırma, tiyatro alanlarında da eserler vermiştir. İnceleme yazıları birçok dergide okuyucusu ile buluşmuştur.1980 yılında sanatçı hakkında hazırlanan bir biyografik eserin sonunda bütün şiirleri bir araya getirilmiştir. Nerdesin, Orda Bir Köy Var Uzakta, Halay; Ahmet Kutsi Tecer’in en çok tanınan ve sevilen şiirleri olmuştur.

***

Ahmet Kutsi Tecer, 1934 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na Yükseköğrenim Şube Müdürü olarak atanır ve bu görevde 5 yıl kalır. Bir yandan da Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Kompozisyon ve Gazi Lisesi’nin Felsefe derslerine girer. Devlet Konservatuvarının kuruluşunu hazırlayanlar arasında yer alır. 1937 yılında öğretmen Meliha Hanım ile evlenir. Bu evlilikten Mehmet ve Leyla ismini verdikleri iki çocukları dünyaya gelir.

1938 yılında Yükseköğrenim Genel Müdürü olarak atanan Tecer, arkadaşı Muzaffer Sarısözen’in Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi Şefliğine tayinini sağlar, halk müziği derlemeleri yapmasına yardımcı olur.

1942'de Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanır. Ardından ara seçimle VI. dönem Adana ve VII. Dönem Urfa milletvekili olarak TBMM’de yer alır. Milletvekilliği sırasında kültür ağırlıklı siyasi çalışmalarda bulunur ve Halk Evleri Şenliği'ni düzenler.

Milletvekili Ahmet Kutsi Tecer, 1941-1945 yılları arasında Ülkü mecmuasının ve Halkevlerinin yönetimini üstlenir. Halkevlerinin yayın organı olan bu mecmua, Cumhuriyet ideolojisini yaymak için 1933’ten beri çıkarılmaktadır. Ülkü, Ahmet Kutsi Tecer’in idarecisi olduğu dönemde 15 günde bir yayımlanır. Fikir ve sanat hareketlerine yer verilen, kitap ve dergi tanıtımı yapılan dergide; âşıkların yurt genelinde tanıtılmasına yönelik çalışmalar vardır.

Tecer, 1947-1951 yılları arasında Paris Kültür Ataşesi ve Öğrenci Müfettişi olarak görevlendirilir. Bu dönemde Paris'te müzik eğitimi için bulunan ‘harika çocuk’ İdil Biret ile birlikte çalışmalar gerçekleştirir.

1948 yılında Ankara’da kurulan geçici UNESCO Komitesi’nde görevlendirilen Tecer, 1950’de UNESCO Yürütme Komitesi’nde Türk delege olarak yer alır. UNESCO topluluğu içinde Türk kültürünün gelişmesine hizmet eder.

Türkiye’ye döndükten sonra 1953 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarında Türk Tarihi ve Geleneksel Tiyatro, Galatasaray Lisesi’nde Edebiyat dersleri verir. 1955 yılında kurulan Türk Halk Oyunlarını Yaşatma ve Yayma Tesisi ile yine aynı yıl kurulan Türk Halk Sanatları ve Ananeleri Tetkik Cemiyeti İstanbul şubesinin (günümüzdeki adı Folklor Araştırmaları Kurumu) kurucu üyeliklerini yapar. Türk Dil Kurumu’nun da üyesi olur.

1957-1966 yılları arasında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde Estetik, Gazetecilik Enstitüsü’nde Halk Edebiyatı dersleri verir. 1960′lı yıllarda İstanbul Radyosu’nda yayıncıları yetiştirir.

İstanbul Eğitim Enstitüsü öğretmeni iken yaş haddinden 1966 yılında emekli olur.

23 Temmuz 1967’te, bir Pazar gecesi, Vakıf Gureba Hastanesi'nde karaciğer kanserinden hayatını kaybeder. Zincirlikuyu Mezarlığı'nda yatar şimdi usta, ebedi istirahatgâhında. Anısına, sanat ve edebiyat alanındaki dokunuşlarına, ömrü boyunca sanatımıza ve edebiyatımıza çok önemli isimleri kazandırarak adeta bir kâşif gibi davranmasına, bu vatana hizmetlerine - katkılarına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…

 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 


 



ANASAYFA
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

bozyazigazetesi.com © Copyright 2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA