Baha Sadık Akıner

Baha Sadık Akıner

Ölmedi, yaşıyor; sonsuza kadar yüreğimizde yaşayacak. Münir Özkul, 99 yaşında...


Belki TV kanallarının birinde belki uygun platformlarda şu saatte, öğle ya da akşam bugün, yarın, bu hafta ya da yıllar sonra herhangi bir zamanda; herhangi bir filmini izlediğimizde, 'herhangi bir filmini' diyorum size...

Yine, yeniden; sanki evden biri gibi hissettiriyorsa! Gün, Münir Özkul dostlar. Gün, Usta...

Ölmedi, yaşıyor; sonsuza kadar yüreğimizde yaşayacak. Münir Özkul, 99 yaşında...

*****

Hep düşünmüşümdür aslında. Bu kadar filmlerde, bu kadar rollerde, yönetmen "Motor" deyip kamera kendine döndüğünde, tam da o anda yani; oynadı da rol mü kesti Münir Özkul, bizzat o ânı ve o rolünü gerçekmiş gibi yaşadı mı yoksa?

Şimdi bir yandan okuyun, bir yandan da o sahneyi düşünün lütfen.

Hani Hababam Sınıfı’nda Mahmut Hoca, her halükarda sadece parayı düşünen okul sahibine karşı öğrencilerini savunur ya. Dayanamaz narin yüreği,  kalp krizi geçirir ve hastaneye yatırılır. Hababam Sınıfı, hastanenin bahçesine doluşur.

''Mahmut Hoca'' tezahüratları eşliğinde; cama çıkar, ağlar hani! Ağlar, öğrencilerini görünce hüngür hüngür... Biz de tabi ki, O'nunla birlikte... Değil mi ama hangimiz ağlamamıştır ki o sahnede...

Ya o fabrika sahibine, "Sen değilsin... Benim baba, benn..." dediğinde...

*****

"Bu millet beni geçindirmiş, bakmış bana. Demek ki sevilmişim. Bu mutlulukların en büyüğü… Halkıma, milletime teşekkür ediyorum. Allah, onlara daha iyi şeyler vermeyi nasip etsin."

Böyle der bir röportajında...

Her dem zalimin karşısındaki duruşuyla tanıdık O'nu... 

Türk filmlerinin vazgeçilmez babacan ADAM'ı, Hababam Sınıfı’nın Mahmut Hoca’sı, Bizim Aile’nin Yaşar Usta’sı, Adile Naşit’in her daim kocası, Türk milletinin Münir babası...

*****

Sanatçı duruşu, kalitesi ve karakteriyle; her kesimden Sevgi, ilgi ve saygı görmesi… Bu herkese nasip olmaz. Atına binip giden böyle değerlerimiz de iki elin parmaklarını geçmez. Halkının, O hâlâ yaşıyorken değerini bilmesi...

Özlemimiz birikti çokça… Bu tam da dalya demeye 1 kala, 99 yaşında, doğum günü çocuğuna, Münir Özkul'a bir hasret ve anma yazısıdır dostlar...

Bu bir Usta'nın, meddahın yani, hani kavuklunun, her şeyden önemlisi gönül insanının, evimizin herhangi bir bireyinin, babasının, söylemek yanlış olmaz ya; halkının sevgilisinin hikâyesidir aynı zamanda...

*****

99 yıl önce bugün, 15 Ağustos 1925’te, İstanbul Bakırköy’de bir paşa torunu olarak doğdu. İki kız çocuğundan sonra dünyaya geldiği için, bir anda ailesinin göz bebeği oldu. Evin bütün kadınları Münir’in üzerine titriyordu.

Çocukluğu boyunca mahcup, içine dönük bir karakter oldu hep. Bakırköy’deki meşhur Miltiyadi Sineması, kendini rahat ve huzurlu hissettiği tek yerdi.

İstanbul Erkek Lisesi’ne yazıldı. Gündüzleri sürekli okuldan kaçıyor; en büyük tutkusu olan sinemaya gidip, Amerikan ve Fransız filmleri izliyordu. Bu durum tabi ki geceleri de aynıydı.

İsmail DÜMBÜLLÜ hayranıydı...

İstanbul Erkek Lisesi'nden mezun olup, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, Sanat Tarihi bölümüne kaydoldu. Bir yandan da, oyunculuk yapmaya devam ediyordu.

Sessiz ve içine kapanık olsa da, aynı zamanda cesur ve tutkuluydu Münir. Okulu bırakıp oyuncu olmaya karar verdiğinde, henüz 17 yaşındaydı.

Bakırköy Halkevi’nde, kendisini bildi bileli hayâlini kurduğu oyunculuğa ilk adımını atmıştı artık.

Bu istek ve Allah vergisi yetenek; küçücük bir rolde bile, tüm gözleri O'na çevirmeye yetmişti.

Birkaç yıl içinde, İstanbul Şehir Tiyatrosu’na geçti. Emin adımlarla ilerliyordu. Oradan Ses Tiyatrosu'na...

1948'de sahnelenen "Aşk Köprüsü" oyunuyla kendinden söz ettirmiş, olabildiğince ilgi çekmişti.

Bundan sonraki durağı, 1951 yılında adımını attığı, Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Küçük Sahne'ydi... 

*****

Ve sinema...

Münir Özkul'suz Türk Sineması'nın, sinemasız Münir Özkul'un düşünülemeyeceği; uzunca, çok ve kaliteli üretimli yıllar...

Sinemaya ilk adımını askerliği sırasında attı. "Vatan ve Namık Kemâl" filminde Yönetmen Asistanlığı yapan arkadaşı Sırrı Gültekin'i ziyaretiyle değişti tüm yaşamı.

Üniformalı bir figüran aranıyordu. Ve kendisini o üniformayla, bir daha hiç bırakmamacasına, kamera önünde buldu.

Siyah beyaz filmlerin, sık görülen ve beğenilen yüzüydü artık. Kendine has tavrı ve mimikleri, halk tarafından çok beğeniliyordu.

Dönem, yabancı sinemanın etkili olduğu bir dönemdi. Burhan Felek, o dönemin "Lorel - Hardi" ikilisini, Türk versiyonu olarak "Edi ile Büdü" olarak uyarlamıştı. 1952’ydi yıllardan... Münir Özkul, Edi; Vasfi Rıza Zobu, Büdü'ydü... Film çok beğenildi ve rekorlar kırdı. Komedi filmlerinin aranan karakteriydi artık.

Yıllar içinde bu durum; 1969 yılında Orhan Aksoy'un yönettiği "Fakir Kızı Leyla" filmindeki, evin kâhyası olarak oynadığı rolle değişti.

70'li yıllar ve Arzu Film...

Nerede yufka yürekli bir babaya ihtiyaç duyulsa; akla artık, ilk O gelecekti. Bu arada; Münir Özkul, ömrü boyunca asla kötü adam rollerinde oynamadı.

*****

Münir Özkul’un içindeki oyuncu olma isteği, İsmail Dümbüllü’ye duyduğu hayranlıkla başlamıştı.

1968 yılında, Altan Karındaş Topluluğu'nda sahnelenen "Kanlı Nigar" oyunundaki performansıyla, "İlhan İskender" ödülüne layık görüldü.

İsmail Dümbüllü, aradığı çırağını bulduğunu düşünüyordu. Ve uzun süreden beri ilgi ve heyecanla izlediği Münir Özkul'un bu ödülünü, kendi elleriyle verdi.

Ödülle birlikte Münir Özkul'a, "Sen kitaplı tiyatrodan geliyor olsan da; yerine göre Pişekâr, yerine göre Kavuklu olmayı başardın. Kavuk senin hakkın!" diyerek, Türk Tiyatrosu’nun sembolü olan ve Kel Hasan'dan devraldığı kavuğu devretti.

Münir Özkul'dan sonra mı? Münir Özkul, kavuğu 1989'da Ferhan Şensoy'a; Ferhan Şensoy, 2016'da Rasim Öztekin'e; Rasim Öztekin ise, 2020 yılında Şevket Çoruh'a devretmiştir.

*****

Kariyeri boyunca 200’ü aşkın filmde rol aldı. Sayısını unuttuğu ödüller kazandı. Ama kendi deyimiyle; bu hayattaki en büyük kazancı, halkının Sevgi'siydi...

Gülen Gözler’de, Neşeli Günler’de, Mavi Boncuk’ta, Bizim Aile’de, Aile Şerefi’nde ve daha nice filmde; Adile Naşit'in kocası, Kemal Sunal'ın-Tarık Akan’ın-Halit Akçatepe’nin ve birçoklarının babasıydı Münir ÖZKUL...

Aslında, hepimizin babasıydı...

*****

Yazımın başında da kısaca belirttim ya; zamanıdır, açmak vakti. Hani ailesi için varını yoğunu ortaya koyan Yaşar Usta'nın, gelininin babası fabrikatöre söylediği;

"Bak beyim! Sana iki çift lafım var... Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? 

Ama nasıl yakışmasın! Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören... Anlamıyor musun beyim? Bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum.

Sen, büyük patron! Milyarder, para babası! Fabrikalar sahibi Saim Bey... Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm... Ben, Yaşar usta... Sen benim yanımda bir hiçsin! Anlıyor musun, bir hiç... Gözümde pul kadar bile değerin yok.

Ama şunu iyi bil! Ne oğluma, ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın. Mağlup edemeyeceksin bizi...

Çünkü biz birbirimize; parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız! Bizler, birbirimizi seviyoruz." tiradıyla ağlattı tüm Türkiye’yi…

Aynı sahneyi defalarca izlememize rağmen, yine yeniden o an geldiğinde tutamıyoruz kendimizi. Çoluğu çocuğu, yaşlısı genci...

Milenyum denile denile beklendi ya! Tam da Zafer Bayramı günü, 30 Ağustos 2000'de yaşadığı acı, ağır geldi Usta'ya... Babası Necdet Tosun’dan yadigâr Gürdal Tosun’un ölümü, O'nu derinden etkiledi.

Darbe almıştı bir kere beden sağlığından, demans hastalığı teşhisi konulduğunda ise, 2003’tü yıllardan...

Ve o günden sonra evinden hiç çıkmadı, bir kere bile. Uzun süre merak etti O’nu tüm Türkiye...

Taaaa ki; 5 Ocak 2018'de, o hiç çıkmadığı evinden son defa gülümsedi bize. Son defa, sıcacık gülümsedi. Ve melek oldu uçtu, çıktı gökyüzüne...

Bakırköy Zuhurat Baba Mezarlığı'nda yatıyor şimdi Usta. Ebedi istirahatgâhında... 

Anısına, insanlığına, ADAM'lığına, Türk sinemasına kıymetli katkısına, kalitesine, karakterine, sıcacık hissettiren beyefendiliğine ve muhteşem üretimlerine saygıyla...


 




ARŞİV YAZILAR