Baha Sadık Akıner

Baha Sadık Akıner

“SÖZ! DIŞARI ÇIKMA SAATİ”


“Söz! Dışarı çıkma saati. Giyin üstünü…

Söz! Dışarı çıkma saati. İşte gong.

Uçtu güneş-karga.

Ateşte ve taşta gong.

Tutuşmuş çizmelerini sıyırdı bir gölge

ve bulutlara astı kılıcını.

Bu saat dışarı çıkma saati. Giyin üstünü…

Söz! Öfkeni giy bacağına. Al çividen kırbacını.

İşte her günkü biçimleri

Gizemli bir el sildi göz önünden parıltısıyla.

Artık dışarı çıkma saati…

İşte yollarda aynı kalıba dökülmüş yüz ayak,

Aynı ipe geçirilmiş yüz kol koşmada

Günlük sofrasına zırvanın.

Artık dışarı çıkma saati…

İşte yollarda birbirini çiğneyip,

Çığrışır sesler çekirgeler gibi sıçrayıp...

İşte kızıl bir ipliğe

Gelişigüzel dizilmiş gözler sallanıyor havada,

Amaçsız bir el evden ev kor gezdirirken

ve yıkıntı ve çığlık ve kül...

Alçalan kuyu

ve yükselen baca üstüne şimdi kapanıyor

Büyük bir çene

ve çıplak ağacından günlük edimlerin,

Kim bilir, kopup savruluyor kimlerin yüzü…

Söz! Dışarı çıkma saati. Giyin üstünü…

Söz! Giyin üstünü.

Koy cebine çıplak çeliğini hıncının.

Çiğne eski biçimleri bir bir ökçenle.

Resmini duvardan al aşağı Tanrının.

İndir çağdaş yalvaçları çivilerinden.

At başını bir yana,

Gövdesini bir yana bütün edebiyatın…

Saat dışarı çıkma saati.

Fırla öfkenle ölü yüzlerinden yapılma,

Serin çarşaflar üzerinde geviş getiren kente...

Söz! Dışarı çıkma saati. Giyin üstünü…

Bir sarnıça sonsuz hunilerden akıyor akşam.

Akıyor akşam...

Akıyor akşam ve alarm.

Kızıl dilleri dışarda lambalar koşuşuyor alanlarda.

Savuruyor ölü göğün kâğıtlarını minareler.

Ve rıhtımlara ağır sandıklara boşaltıyor karanlığı

Vinçler, ağır çatırtılarla...

Alarm!..

Ve süzülüp indi çatılara son peygamberi,

Felâketin bir büyük karga…

Söz! Dışarı çıkma saati. Giyin üstünü…”

Bir insan şiiri bu kadar severse, çeviriler yaparsa yabancı şairlerden, hayatının ortasına oturtur an be an şiiri yaşarsa, Tanrı tarafından bir yol açılırsa fikrinden parmak uçlarına, yazar da aynı zamanda…

Çok fazla değil öyle yazdıkları. Sade ve anlaşılır, net; deyim yerindeyse, özet…

Tek tük şiirlerinden biriyle başladım bugünkü yazıma dostlar. “Söz! Dışarı Çıkma Saati” koymuş adını…

Haydar Ergülen’e göre "Bir şiir dervişi…"

Birkaç kuşak O’nun çevirileriyle dünya şairlerini tanıdı…

Sait Maden…

Şair, çevirmen, yayıncı, ressam, fotoğrafçı ve grafik tasarımcısı…

***

93 yıl önce bugün, 3 Mayıs 1931’de Çorum’da dünyaya gelir Sait. İlk ve orta öğrenimini doğduğu kentte, Çorum’da tamamlar. Çorumlu Mandaloğulları ailesindendir…

Henüz 13 yaşındayken şiir yazmaya başlar, 18’inde de Fransızcadan çeviriler…

Çoğu büyük şairde olduğu gibi resme de ilgisi vardır Sait Maden’in. Fransızcadan çeviriler yapmaya başladığı 1949 yılında, şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni gelir ve burada Bedri Rahmi Atölyesinden mezun olur.

1954 yılında, Charles Baudelaire'den ‘Moesta et Errabunda’ çevirisiyle Varlık dergisinin yarışmasında birinciliği kazanır. Şiire öyle sevdalıdır ki, Federico García Lorca’yı kendi dilinden çevirebilmek amacıyla İspanyolca öğrenir mesela...

Baudelaire’in ‘Kötülük Çiçekleri’, Lorca’nın bütün şiirleri, Pablo Neruda, Louis Aragon, Octavio Paz, Vladimir Mayakovski, Paul Éluard, Saint-John Perse’in bazı şiirlerini çevirir. Yazdığı o ‘tek tük’ ama derin, anlamlı şiirleri "İstanbul", "Türkçe", "Soyut", "Yazko Edebiyat", "Varlık", "Gösteri" gibi önemli dergilerde yayımlanır…

1950'li yıllarda grafik sanatına ilgi duymaya başlar. 1955-1960 yılları arasında tiyatro dekorları ve sinema afişleri tasarlar, çizer. 1960'tan sonra ilgisini tamamen grafiğe yoğunlaştırır. 8 bin kitap ve dergi kapağı çizerek bu alanda bir rekora imza atar. Kitaplarında kullandığı fontların bazıları da kendi tasarımıdır. 500 kadar da logo, broşür, ambalaj ve etiket tasarımı yapan Sait Maden, siyasi partiler için de seçim afişleri tasarlamıştır…

Sait Maden’in, Türk edebiyatında, özellikle 1950 yılında Varlık Yayınevi tarafından düzenlenen çeviri yarışmasında aldığı birincilik ödülünden sonra tanınırlığı artmıştır. Maden; şiirde biçim-içerik ilişkisine son derece önem vermiş, şiir dünyasını resim ve grafik alanlarındaki yetkinliğiyle harmanlayarak oluşturmuştur. Şiirlerinde belli bir anlayış, akım ya da şairin etkisinde kalmak istemediğini ifade eden Sait Maden, “Etkilenmeyeyim diye bütün şairleri okudum” diyerek özgünlüğünü korumak istediğini belirtmiştir…

***

“Ne bekliyorsun?

Uyak mı burada,

Yağmur bekler gibi kaç gündür?

Bak, bulutlandı yüksekler, umut kesme;

İncecik bir çisenti başladı bile.

Dur, ne diye kenti çisentiye uydurdun?

Gerek yok daha!

Az sonra her yeri,

Bir engerek gibi sarar yağmur;

Gündelik sofra çamurla örtülür üstelik.

Her yer su dolu, delik deşik.

Gideceğin yolu bulamazsın bu karanlıkta.

Bize buyur.

Aralıkta çıkarırsın üstünü, dinlenirsin.

Uyak ararız birlikte.

Gerekirse tuzak kurarız en uzak yerlere…

Korkular ne renktedir, düşündün mü hiç?

Ayva sarısı mı, üvez renginde mi?

Küf yeşili mi yoksa?

Ya sevinç çığlıkların sülün kuyruğu;

Kuşyemi, serçe göğsü renginde mi?

Ben öpe öpe bakıyorum her şeyin tadına…”

***

1958–1963 yılları arasında gazetecilik yapar. 1964 yılında da kendi atölyesini kurar Sait Maden…

1968’de faaliyete geçen Grafik Sanatçıları Derneği’nin kurucularındandır. Bir süre bu derneğin başkanlığını da üstlenir...

1979’da başladığı ve adını “Başlangıcından Bugüne Türk Grafik Sanatı” koyduğu kitabını maddi destek bulamadığı gerekçesiyle tamamlayamaz. Ancak bu kitabın birinci bölümünü “Çevre” dergisinde yayımlatmayı başarır. Kitabın 19. yüzyıla ait başka bir bölümü de “Grafik Sanatı” dergisinde yayımlanır. Sait Maden, logo tasarımlarını, 1990'da “Simgeler” adlı bir albümde toplar. Şiir ve çeviri kitaplarını yayınlayabilmek için 1996'da Çekirdek Yayınları’nı kurar…

Eşi Ayten Maden de çocuk kitapları yazarı ve çizeridir…

***

10 Mayıs 2013'te, Altunizade Başkent Hastanesi'nde gerçekleştirilen koroner arter baypas ameliyatı sonrasında gelişen zatürreye bağlı olarak 19 Haziran 2013 Çarşamba günü, saat 9:00’da aramızdan ayrılır…

Ve şair ölür…

mü diyeceğimi sandınız? Ölmez şairler, yaşarlar an be an, sonsuza zaman; şiirlerinde, dizelerinde, andıkça, hatırladıkça, yazdıkça, okudukça, …

 

Karacaahmet Mezarlığı’nda yatar şimdi ebedi istirahatgâhında. Anısına, şiire sevdasına, üretimlerine saygıyla…




ARŞİV YAZILAR