
98 yıl önce bugün, 19 Haziran 1926'da, İzmir’de, kendisini izleyen Anadolu Ajansı muhabirine verdi demecini Mustafa Kemâl ATATÜRK…
14 basit kelimeyle oluşturduğu, iki olabildiğince derin, hâlâ içinde boğulduğumuz ve hep hayranlıkla karşılayacağımız cümle ile:
“Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Cumhuriyet'in ve devrimlerin birer yılmaz bekçileri olarak hep gururla duyumsadık bu müthiş sözleri, dünya döndüğü sürece hep gururla duyumsamaya devam edeceğiz…
***
Gelin biz bu sözler nasıl söylendi oraya gidelim, müsaadenizle tarihsel bir yolculukla 98 yıl öncesine yolculuk edelim…
Cumhuriyet yeni ilan edilmiş ve ülkemizi çağdaş medeniyet seviyesine çıkarmayı amaçlayan inkılâplar yapılmakta iken, bu inkılâplara çeşitli çevrelerden değişik nedenlerle muhalefet yapılıyordu.
Bu muhaliflerin arasında iktidar hakkını sadece kendilerinde gören İttihatçılarda bulunmaktaydı. İttihatçılar Meşrutiyet döneminde de iktidar hakkını kendilerinden başkasında görmemişler, Bulgar komitacılarından da etkilenerek, iktidarı ellerinde tutmak için çeşitli komitacı faaliyetlerde bulunmuşlardı. Kendi içlerinde fedailer barındırmışlar, suikastler tertip etmişlerdi.
***
Mustafa Kemâl ATATÜRK’e kurulan İzmir suikasti…
7 Mayıs 1926'da, Ankara'dan ayrılarak ülkenin çeşitli yerlerine trenle ziyaretler düzenlemeye başlayan Mustafa Kemâl Paşa; 8 Mayıs'ta Eskişehir ve Afyonkarahisar'dan geçerek Akhisar'a, oradan da Konya'ya varır. 9 Mayıs'ta Tarsus'a, 10 Mayıs'ta Mersin'e, 16 Mayıs'ta Adana'ya, 18 Mayıs'ta tekrar Konya'ya, 20 Mayıs'ta Bursa'ya, 13 Haziran'da ise Balıkesir'e uğrar. 14 Haziran'da ise İzmir'e geçmeyi plânlamıştır.
13 Haziran’da Balıkesir'de bulunduğu sırada Mustafa Kemâl Paşa, İzmir Valisi Kâzım (Dirik) Bey tarafından gönderilen ve kendisine karşı İzmir'de suikast düzenleneceği bilgisini içeren bir telgraf alır.
Bu telgrafta bahsi geçen suikast plânını ortaya çıkaran mektup, plânda görev alan isimlerden biri olan Giritli Şevki adlı bir motorcu tarafından yazılmıştır.
Telgraf üzerine tedbir alınarak İzmir’e 14 Haziran tarihinde gitmeyen Mustafa Kemâl Paşa, 14 ve 15 Haziran tarihlerinde de Balıkesir'de kalır. Yarım kalan gezisine devam etmek ve yaşananlar hakkında daha detaylı bilgiye sahip olmak için 16 Haziran günü İzmir'e gelir.
Başbakan İsmet Paşa da, 14 Haziran günü İzmir'den aldığı telgrafla suikast olayını öğrenir. İsmet Paşa'nın İstiklâl Mahkemesi savcı ve yargıçlarına kendisine gelen telgrafları göstermesinin ardından ilk iş olarak kapatılmış olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası milletvekillerinin tümünün tutuklanmasına, evlerinin aranmasına ve bulunan belgelerin İzmir'e gönderilmesine karar verilir.
İstiklâl Mahkemesi heyeti ise İzmir'e hareket ederek, 17 Haziran günü İzmir'e varır.
Suikastın öğrenilmesinin ardından telgrafta geçen isimlerin yakalanması için harekete geçen İzmir polisi, ilk olarak Ziya Hurşit Bey'i kaldığı Gaffarzâde Oteli'nde, yatağının altına sakladığı silah ve bombalarla birlikte yakalar.
Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Çopur Hilmi, Ragıp Paşa Oteli'nde; Sarı Efe Edip Bey ise İstanbul'daki Bristol Oteli'nde tutuklanır.
İstiklâl Mahkemesi heyeti; Ankara'dan ayrılmadan önce, eski Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kastamonu milletvekili Halit Bey hariç Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantılarına katılmayı sürdüren tüm eski Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası milletvekillerinin ve birtakım eski İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesinin tutuklanmasına karar vermişti.
Tutuklananlar arasında Kurtuluş Savaşı'nda yer alan Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Bekir Sami Bey, Rüştü Paşa, Refet Paşa ile eski Maliye Bakanı Cavid Bey de vardı.
Ancak Başbakan İsmet Paşa, Ankara'da tutuklanan Kâzım Karabekir Paşa'yı, suçluluğuna inanmadığı ve milletvekili dokunulmazlığının böyle bir tutuklamanın önünde bulunduğu gerekçesiyle serbest bıraktırır.
İstiklâl Mahkemesi ile arasında geçen görüşmelerde İsmet Paşa'ya dokunulmazlığın bu olaylarda işe yaramayacağı, gerekirse kendisinin dahi tutuklanabileceği söylenir. Araya Mustafa Kemâl Paşa'nın girmesiyle İzmir'e giden İsmet Paşa, mahkemenin sonucunu bekleyeceği yönünde açıklamada bulunur.
Suikast girişimi ve faillerin yakalandığı bilgileri, 18 Haziran günü Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan bir bildiri ile kamuoyuna duyurulur.
İstiklâl Mahkemesinin Anadolu Ajansı'na verdiği listeye göre ilk tutuklama dalgasında Ankara, İzmir ve İstanbul'da toplam kırk dokuz kişi tutuklanmıştır. Girişimin kamuoyu tarafından öğrenilmesinin ardından başta İzmir olmak üzere ülkenin farklı yerlerinde çeşitli gösteriler düzenlenir.
***
Suikast plânı şu şekildeydi:
Suikastın İzmir'in Kemeraltı semtinde yapılması planlanmıştı. Buradaki kavşakta dönmek için yavaşlayacak olan Mustafa Kemâl Paşa'nın otomobiline; Ziya Hurşit Bey'in kaldığı Gaffarzâde Oteli ve Gürcü Yusuf ile Laz İsmail'in bulunduğu otelin altındaki berber dükkânından ateş edilecek ve bomba atılacaktı.
Bu sırada yan sokaktaki otomobilde bekleyecek olan Çopur Hilmi ve Giritli Şevki ile birlikte olay yerinden kaçılması ve daha sonra bir motorla Sakız Adası'na geçilmesi plânlanmıştı.
Ancak 14 Haziran günü İzmir Valisi Kâzım Bey tarafından Mustafa Kemâl Paşa'ya çekilen telgraf sonrasında kendisinin İzmir'e seyahatini ertelemesi üzerine plân gün yüzüne çıkarıldı.
15 Haziran 1926'da Giritli Şevki'nin İzmir Valiliğine yazdığı mektupta ise suikastın kimler tarafından düzenleneceği bilgisi yer alıyordu. Bir müddet sonra dört kişi yakalandı ve suçlarını itiraf ettiler.
Bu olaydan sonra İzmir'e gelen İstiklâl Mahkemesi heyetince yapılan duruşmalarda, olayın arkasında daha geniş muhalif grupların olduğu belirlendi.
İzmir'de 26 Haziran-13 Temmuz günleri arasında yargılanan kırk kişiden; ikisi gıyabında olmak üzere on beşi idamla, biri ise sürgünle cezalandırıldı. Birkaç hafta sonra, 2-26 Ağustos günleri arasında Ankara'da gerçekleştirilen duruşmalarda yargılanan elli yedi kişiden dördü idam, altısı sürgün, ikisi ise hapis cezasına çarptırılırdı.
Bu iki aşamada toplam yüz otuz bir sanık hakkında sorgulama yapılırken, bunların otuz dördü yargılamaya gerek kalmadan serbest bırakıldı.
***
Ölümden hiçbir zaman korkmayan, vatanı için ömrü boyunca mücadele eden ve “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” diyebilecek kadar Cumhuriyet'i seven, benimseyen Atamız; İzmir Suikastı sanığı olarak yargılanan ve birçoğu cezaya çarptırılan İttihatçıların bu tutumunu şöyle ifade etmiştir: Bir İttihatçı iyi dosttur, iki İttihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.
Söz veriyoruz Atam: Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatılacak. Rahat uyu... Minnet ve saygıyla...